28 Mayıs 2010 Cuma
TÜRKİYE'DE ALDIGIMIZ MATEMATİK EGİTİMİ NE SEVİYEDE?
Matematik egitimi,cok eskiye dayanır ve gecmiste yer eden derin kökleri ve felsefesi vardır.Buna ragmen üzerinde tartısılsa bile bilimsel anlamda cok sey konusulmaz,ancak tepkiler dile getirilir.Bunun yerine,matematik egitimi konu alanını belirleyip konuyu Türkiye'de de bilimsel ölcütlerle ele almak ve tartısmak gerekmektedir.Matematik egitimi ne tek basına bir temel bilim alanı ne de toplum bilimi,özellikle psikoloji konusu olarak bunların basit bir toplamı degil,bir cogunun sentezidir.
Günümüzde pek cok ülkede oldugu gibi Türkiye'de de matematik egitimi yerine matematikten söz etmek,göreceli olarak daha kolay belki de daha fazla ilgi cekicidir.Matematik,cok eski bir gecmise sahip ve önemli olmasına karsın nedense üzerinde cok fazla konusulmaz;her yerde ve her fırsatta söylesi konusu da olmaz.Ama eskiden oldugu gibi matematik her ülkede ve her okulda ilk yıllardan baslayarak ögrenciler icin zorunlu derslerden biridir.Örnegin,Ortacagda bile okullarda ve üniversitelerdeki ögretim progromlarında aritmetik,geometri,astronomi derslerini yer verilirdi.Bu gelenek cok yerde bitmemis olup toplum bilimleri alanında yüksek ögretim gören ögrencilerin zorunlu dersleri icinde cesitli matematik dersleri vardır.Oysa,Türk yüksek ögretiminde matematik ve matematiksel bilim dersleri bircok fakülte ve bölüm dersleri icerisinde yoktur.
devamı
27 Mayıs 2010 Perşembe
MATEMATİK VE DOĞA
Matematiği tanımlamak bir süreçtir bu süreç içerisinde en iyi tanımı orta koyabilmek için matematiğin doğada olan bir şey mi, yoksa insanların sonradan ürettikleri bir şey mi olduğuna karar vermemiz gerekir. Kısacası matematik ile doğa arasında ki iş birliğini aydınlatmamız gerekir. Bir düşünceye göre matematik doğada yoktur ve tamamen insanların uydurması olan matematik kavramları doğaya adapte edilmeye çalışılmaktadır. Bu düşüncede birçok matematik kavramının doğada olmadığı gösterilerek matematiğin doğadan geldiği düşüncesi çürütülmeye çalışılır. Özellikle doğada sonsuz kavramının olmadığı şöyle açıklanır. Doğada “sonsuz” yoktur. Yaşadığımız evren sonludur. Evrendeki molekül, atom, foton sayıları sonludur. Kimse sonsuza kadar sayamaz, kimse sonsuzu gösteremez, kimse sonsuza gidemez, kimse sonsuzda olduğunu düşünemez. Düşlerimiz bile sonluda yer alır. (Nesin, 1995:146) Bunun gibi noktanın, doğru parçasının, bir sayısının, sıfır sayısının, pi sayısının vb. matematik kavramlarının soyut olmasından yola çıkarak olmadığı mantıklı bir şekilde açıklanmaya çalışılır.
26 Mayıs 2010 Çarşamba
25 Mayıs 2010 Salı
MATEMATİĞİN DİĞER BİLİMLERLE İLGİSİ VE DİĞER BİLİMLERDEN FARKLARI
Matematik öteki müspet bilimlerin gelişmesini sağlar. Matematiğin öteki bilimlerle olan başka bir ilginç özelliği de; öteki bilimlerin de matematiğin bugünkü ileri seviyeye gelmesinde katkısı olmuştur. Örneğin: 17. yüzyıl başlarında, gökcisimleri yörünge hesapları sırasında, mevcut matematik bilgiler, astronomlar için yeterli olmamıştır. Netice itibariyle de, astronomların zorlamaları sonucu, matematikçiler tarafından, diferansiyel denklem kavramları ortaya konmuştur.
Fen bilimlerinden olan; fizik, kimya ve astronominin varlığı düşünüldüğünde, bu bilimlerde temel özellik, gözlem ve deneye dayalı, aynı zamanda da ölçülebilir olmasıdır. Halbuki matematik, soyut bir bilim olmakta ve temel konusu da sayılar ve çevremizde gördüğümüz şekillerdir. Matematiğin öteki bilimlerden farklarını ise, şu şekilde sıralamak mümkündür: Sembol ve şekiller kullanılır, uygulama alanı geniş, soyut ve kesin sonuç esasına dayanır, kesin kanunları vardır, kendisini devamlı yeniler, öteki bilimlerde yapılan çalışmaları kanuniyet halinde ifade edilebilir duruma getirir, var olanı inceler, kesin sonuç verir, birbirine bağımlı olarak sürekli gelişme gösterir ve gelişmeleri birbirini tamamlar.
MATEMATİK TARİHİNDE BİLGİ KAYNAKLARI
Yeterli bir matematik bilgisi ile, iyi bir araştırma zihniyetine sahip olmak gerekir. Böyle olunca da araştırma için gerekli bilgilerin kaynağı olan, yabancı dilleri bilmek gerekir. Daha sonra da, bilimin ilk yazılı belgelerinden, yani bilgi kaynaklarından olan; papirüs, kil tablet, mağara resimleri, parşömen kağıtlar, çivi ve resim yazılarını okuyabilecek kadar bilmek gerekir.
Diğer bir husus da; bilimin etkin olduğu devrelerin bilim dili olan, Latince, Arapça ve Farsça dillerini bilmek gerekmektedir. Ayrıca, zamanın bilim dili olan ve bugün ölü dil olarak kabul edilen Sanskritçe ve Pevlevice yi de bilmek gerekmektedir. Pek doğaldır ki; bu kadar geniş bir bilgiyi, bir bilim tarihçisinin veya matematik tarihçisinin bilmesi pek zor bir iştir. Ancak; gerekli durumlarda, konu ile uzmanlaşmış kimselerle işbirliği yapmak veya eserlerinden yararlanmak gerekir.
DEVAMI...
Matematik öteki müspet bilimlerin gelişmesini sağlar. Matematiğin öteki bilimlerle olan başka bir ilginç özelliği de; öteki bilimlerin de matematiğin bugünkü ileri seviyeye gelmesinde katkısı olmuştur. Örneğin: 17. yüzyıl başlarında, gökcisimleri yörünge hesapları sırasında, mevcut matematik bilgiler, astronomlar için yeterli olmamıştır. Netice itibariyle de, astronomların zorlamaları sonucu, matematikçiler tarafından, diferansiyel denklem kavramları ortaya konmuştur.
Fen bilimlerinden olan; fizik, kimya ve astronominin varlığı düşünüldüğünde, bu bilimlerde temel özellik, gözlem ve deneye dayalı, aynı zamanda da ölçülebilir olmasıdır. Halbuki matematik, soyut bir bilim olmakta ve temel konusu da sayılar ve çevremizde gördüğümüz şekillerdir. Matematiğin öteki bilimlerden farklarını ise, şu şekilde sıralamak mümkündür: Sembol ve şekiller kullanılır, uygulama alanı geniş, soyut ve kesin sonuç esasına dayanır, kesin kanunları vardır, kendisini devamlı yeniler, öteki bilimlerde yapılan çalışmaları kanuniyet halinde ifade edilebilir duruma getirir, var olanı inceler, kesin sonuç verir, birbirine bağımlı olarak sürekli gelişme gösterir ve gelişmeleri birbirini tamamlar.
MATEMATİK TARİHİNDE BİLGİ KAYNAKLARI
Yeterli bir matematik bilgisi ile, iyi bir araştırma zihniyetine sahip olmak gerekir. Böyle olunca da araştırma için gerekli bilgilerin kaynağı olan, yabancı dilleri bilmek gerekir. Daha sonra da, bilimin ilk yazılı belgelerinden, yani bilgi kaynaklarından olan; papirüs, kil tablet, mağara resimleri, parşömen kağıtlar, çivi ve resim yazılarını okuyabilecek kadar bilmek gerekir.
Diğer bir husus da; bilimin etkin olduğu devrelerin bilim dili olan, Latince, Arapça ve Farsça dillerini bilmek gerekmektedir. Ayrıca, zamanın bilim dili olan ve bugün ölü dil olarak kabul edilen Sanskritçe ve Pevlevice yi de bilmek gerekmektedir. Pek doğaldır ki; bu kadar geniş bir bilgiyi, bir bilim tarihçisinin veya matematik tarihçisinin bilmesi pek zor bir iştir. Ancak; gerekli durumlarda, konu ile uzmanlaşmış kimselerle işbirliği yapmak veya eserlerinden yararlanmak gerekir.
DEVAMI...
24 Mayıs 2010 Pazartesi
Matematik Yeteneği Diye Birşey Yoktur
Kocaeli Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Halilov, matematiğin tüm bilim dallarının vazgeçilmezi olduğunu ifade ederek, matematikten korkulmaması gerektiğini söyledi.
Adapazarı Bahçelievler Gazi İlköğretim Okulu Konferans Salonunda düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Halilov öğrencilere “Matematikten korkmayın” dedi.Halilov, matematik biliminin tüm bilim dallarının vazgeçilmezi olduğunu belirterek, “20. yüzyılın en büyüğü Atatürk'ün bir silah arkadaşı,'biz olamasaydık Atatürk yine Cumhuriyet'i kurardı. Fakat Atatürk olmasaydı bizler cumhuriyeti kuramazdık' diyor.
İşte Matematik de böyledir. Matematik olmadan diğer bilim dalları da olmaz. Fakat matematikin var olması için diğer bilim dallarına ihtiyacı yoktur" diye konuştu.
Öğrencilerin matematik dersinden korkmamaları gerektiğini vurgulayan Halilov, “Matematik yeteneği diye bir şey yok. Einstein'e göre, başarının 10 koşulundan sadece birisi yetenektir. Diğer 9 koşul ise çalışma ve azimdir” dedi.
sayfanın devamı...
Adapazarı Bahçelievler Gazi İlköğretim Okulu Konferans Salonunda düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katılan Halilov öğrencilere “Matematikten korkmayın” dedi.Halilov, matematik biliminin tüm bilim dallarının vazgeçilmezi olduğunu belirterek, “20. yüzyılın en büyüğü Atatürk'ün bir silah arkadaşı,'biz olamasaydık Atatürk yine Cumhuriyet'i kurardı. Fakat Atatürk olmasaydı bizler cumhuriyeti kuramazdık' diyor.
İşte Matematik de böyledir. Matematik olmadan diğer bilim dalları da olmaz. Fakat matematikin var olması için diğer bilim dallarına ihtiyacı yoktur" diye konuştu.
Öğrencilerin matematik dersinden korkmamaları gerektiğini vurgulayan Halilov, “Matematik yeteneği diye bir şey yok. Einstein'e göre, başarının 10 koşulundan sadece birisi yetenektir. Diğer 9 koşul ise çalışma ve azimdir” dedi.
sayfanın devamı...
23 Mayıs 2010 Pazar
ALİ KUŞÇU
Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, XV. yüzyıl başlarında Semerkant’ta doğdu. Babası Muhammed, ünlü Türk Sultanı ve astronomu Uluğ Bey’in kuşçusu olduğu için, ailesi ‘Kuşçu’ lakabıyla meşhur oldu. Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı. Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti. Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdı.Ali Kuşçu, Semerkant ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey'e yardımcı ve rasathanesine müdür olmuştu. 1449'da hacca gitmek istedi. Tebriz'de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Fatih'le barış görüşmelerinde yardımını istedi. Ali Kuşçu, Uzun Hasan'ın sözcülüğünü yaptıktan sonra Fatih'in davetiyle İstanbul'a geldi. XV. yüzyılın ilk yarısında, Semerkant, dünyanın en önemli bilim merkeziydi. |
Uluğ Bey Rasathanesi, gök bilgisi araştırmaları için en doğru sonuçları alıyordu. Rasathanenin genç müdürü Ali Kuşçu, gece gündüz demeden çalışıyor, bilimsel gerçeklere yenilerini katmak için uğraşıp didiniyordu. Gökyüzü bilgisi (astronomi), hem değişmez kuralların, kanunların tespit edilmesine yarıyor, hem de gözlemlerle kontrol edilebiliyordu. Otuz yıla yakın bu işte çalışan Ali Kuşçu, bir gün ansızın her şeyi yüzüstü bırakarak hacca gitmeye karar vermişti. Buna da sebep, en olmayacak bir zamanda, sevgili hükümdarı Uluğ Bey'in 1449 yılında öldürülmesiydi. Gürgân tahtının bu bilgin ve kudretli hûkümdarı, kendi öz oğlu Abdüllâtif'in ihânetine uğramıştı. Uluğ Bey, Ali Kuşçu için bambaşka bir mânâ taşıyordu. Her şeyden önce hocasıydı. Ondan matematik ve astronomi dersleri almış, eserlerini uzun uzun incelemiş, sohbetlerinde bulunmuş, hâttâ Doğancıbaşısı olduğu için, adının ucundaki “Kuşçu” lâkabı bile böylece yadigâr kalmıştı.Uluğ Bey, kendi kurduğu rasathaneye de müdür olarak Ali Kuşçu'yu lâyık görmüş, henüz tecrübesiz bir çağdayken bu dev rasathanenin başındaki çalışmalarda, ona bizzat yardımcı olmuştu. İşte Uluğ Bey'in bir ihanete kurban giderek öldürülmesi Ali Kuşçu'yu can evinden vuran bir olaydı. Ali Kuşçu bu olayla çok kırıldı. Çoluk çocuğunu toparlayıp Tebriz'e geldi. Uzun Hasan kendisine o kadar saygı gösterdi ki, Konstantiniye Fâtih'i, bir devri kapayıp yenisini açan genç cihangirle ihtilâfında aracılık etmesini istedi. Genç Fâtih'in de bilgin olduğunu, bilginlere büyük saygı gösterdiğini biliyordu. İstanbul'da olup bitenler, kuş kanadıyla Tebriz'e ulaşıyordu. Şiîlerin casusları ve habercileri yalnız padişahın savaş niyetlerine ve hazırlıklarına dair haberler ulaştırmakla kalmıyorlardı. devamı...... |
22 Mayıs 2010 Cumartesi
Matematik ve Toplum
Çağdaş matematiğin doğru ve eksiksiz bir tanımını yapmak olanaksız değilse bile oldukça zordur. Günümüzde fen, teknik, sosyal, ekonomi, sağlık, yönetim v.b. bilimlerin hemen hepsinde yaşamsal rolü olan matematiğin ne olduğunu daha iyi anlamak için, onu oluşturan alt bilim dallarının işlevlerine bakmak gerekir.
Matematik mantıkla yakından ilgilidir. Dolayısıyla mantığımız geliştikçe o da bizimle gelişimini sürdürecektir. Bir düşünme, sonuca varma bilimi olan mantıkta nasıl olumlu bilgilerle olumsuz bilgiler arasında bir işlem yapılırsa, matematik de böyle bir mantık temeline dayanır. Bu arada mantıkta olduğu gibi matematikte de şaşmaz kurallar vardır. Bunların yardımı ile; bilinmezlerin bilinir hâle getirilmesine çalışılır.
Günlük hayatımızda önemli yeri olan matematiğin ilk insanlarla birlikte ortaya çıktığı söylenebilir. Değiş tokuş gereksinmesi, ticaret yapma isteği, toprak ölçme sorunları insanları ilk matematik kavramlarını işleme ve kullanmaya yöneltmiştir. Yunanlılardan çok önce Sümer ve Mısır matematiklerinin varlığını gösteren belgelerden, alan hesabının hatta bazı çizgisel denklemlerin özel bir yazma biçimine başvurmadan pratik yoldan çözümünün bilindiği anlaşılmaktadır.
Matematik tarih öncesi zamanlardan bu yana insanoğlunun kullandığı ortak bir düşünce sistemi, ortak bir dildir. Dünyada hiçbir dil, hiçbir din, hiçbir düşünce matematik kadar yaygın, etkili ve sürekli olmamıştır. İnsanoğlunun on binlerce yıl önceden başlayarak ortaya koyduğu her matematiksel sonuç, hâlâ ilk günkü gibi doğru ve görkemli olarak yaşamaktadır. Ve böyle yaşamaya devam edecektir.
Matematiğin uğraş konularının yaygınlığına ve derinliğine sınır konamaz. O; dil, din, ırk ve ülke tanımadan uygarlıklardan uygarlıklara zenginleşerek geçen, sağlam, kullanışlı evrensel bir etkidir.
Birey için, toplum için vazgeçilmez değerdedir. İnsanlığın ortak düşünme aracıdır. Bilimdir, sanattır. Evrensel dildir. O; insan aklının gücünü ve yüceliğini gösteren en yetkin yapıttır.
Günümüzde matematik, gelişmesini her yönde sürdürmektedir. Ve bu anlamda çok canlıdır. Son iki yüzyıl boyunca görünümünü oldukça değiştirmiş olmasına karşın; geçmişinden hiçbir şeyi yadsımamıştır. Evkleides teoremlerini içeren önermeler, günümüzde de teorileri olarak kalmıştır. Olsa olsa tuttukları yer değişiktir.
Günümüzde matematik kendi dinamiğinin yanı sıra başka bilimlerle arasındaki etkileşim nedeniyle çok hızlı bir gelişme göstermektedir. XlX.yüzyıl içinde matematikte görülen hızlı ve olağanüstü gelişmeler, aynı zamanda felsefî nitelikler de taşımaktadır. Genel düşünce ve çözümlere önem vermektedir. XX.yüzyıl matematiği eski ve klasik yapıyı hemen hemen her dalda değiştirecek yeni ve geniş ufuklara açılmıştır. Bu arada "Modern Matematik" denilen çok gelişmiş; o ölçüde de basitleşmiş, kolaylaşmış yeni bir matematik şekli ortaya çıkmıştır. Uzay yolculuklarının çok rakamlı hesapları, ancak bu yöntemle yapılabilmektedir. "Elektronik Beyin" denilen bilgisayar makineleri de bu esasa göre kurulmuştur. Bilgisayarların geliştirilmesiyle hesaplamalar için gereken süreler kısalmıştır
21 Mayıs 2010 Cuma
MATEMATİK VE YAŞAM
MATEMATİK NEDİR?
Hızla gelişen ve değişen dünyamızda, genellikle öğrencilere sıkıcı, sevilmeyen ve soyut, (öğrenci diliyle zor, kabus,...) bir disiplin olarak görülen Matematiğin yeri ve önemi giderek artmaktadır.
Matematik Terimleri Sözlüğü'nde Matematik; "biçim, sayı ve çoklukların yapılarını, özelliklerini ve aralarındaki ilişkilerini us bilim yoluyla inceleyen ve sayı bilgisi, cebir, uzay bilim gibi dallara ayrılan bilim" olarak tanımlanmaktadır. Ancak "Matematik nedir?" sorusunu tek bir tanımla tam olarak yanıtlamak oldukça güçtür.
Matematiğin ne olduğunu, onun özelliklerini ve öğelerini belirterek daha iyi açıklamak mümkündür.
Matematiğin öğeleri ise, mantık, sezgi, çözümleme, yapı kurma, genellik, bireysellik ve estetikten oluşur.
Bu özellik ve öğelere dayalı olarak şunu belirtebiliriz. Matematik, yeni bilgilerin elde edilmesi, elde edilen bilgilerin açıklanması, denetlenmesi ve sonraki kuşaklara aktarılmasında yer ve zamana bağlı olmayan güvenilir bir araçtır.
Bir Düşünce biçimi ve evrensel bir dil olan matematik günümüzün gelişen dünyasında birey, toplum, bilim ve teknoloji için vazgeçilmez bir alandır. Günlük yaşamda, iş ve meslekte gerekli olan çözümleyebilme, usavurabilme,iletişim kurabilme, genelleştirme yapabilme, yaratıcı ve bağımsız düşünebilme gibi üst düzey davranışları geliştiren bir alan olarak matematiğin öğrenilmesi kaçınılmazdır.Günümüz toplumunun, sorunların üstesinden gelebilecek, problem çözebilecek bireylere gereksinmesi vardır. Matematik öğretiminin her aşamasında matematik öğretiminin amaçları ve öğretimde kullanılacak genel ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. matematik her biri üzerine kurularak gelişen bir alan olduğundan, ön öğrenmelerin önemi büyüktür. Bu durum her zaman hatırlanmalı ve her aşamada ölçme ve değerlendirme yapılmalıdır. Ayrıca, matematik öğretiminde duyuşsal özellikler dikkate alınmalı ve öğrencilerin matematiğe ve matematik dersine karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır. Planlı öğretimin tüm ilkelerine matematik öğretiminde de uyulmalıdır.
devamını okumak için tıklayınız
Hızla gelişen ve değişen dünyamızda, genellikle öğrencilere sıkıcı, sevilmeyen ve soyut, (öğrenci diliyle zor, kabus,...) bir disiplin olarak görülen Matematiğin yeri ve önemi giderek artmaktadır.
Matematik Terimleri Sözlüğü'nde Matematik; "biçim, sayı ve çoklukların yapılarını, özelliklerini ve aralarındaki ilişkilerini us bilim yoluyla inceleyen ve sayı bilgisi, cebir, uzay bilim gibi dallara ayrılan bilim" olarak tanımlanmaktadır. Ancak "Matematik nedir?" sorusunu tek bir tanımla tam olarak yanıtlamak oldukça güçtür.
Matematiğin ne olduğunu, onun özelliklerini ve öğelerini belirterek daha iyi açıklamak mümkündür.
Matematiğin öğeleri ise, mantık, sezgi, çözümleme, yapı kurma, genellik, bireysellik ve estetikten oluşur.
Bu özellik ve öğelere dayalı olarak şunu belirtebiliriz. Matematik, yeni bilgilerin elde edilmesi, elde edilen bilgilerin açıklanması, denetlenmesi ve sonraki kuşaklara aktarılmasında yer ve zamana bağlı olmayan güvenilir bir araçtır.
Bir Düşünce biçimi ve evrensel bir dil olan matematik günümüzün gelişen dünyasında birey, toplum, bilim ve teknoloji için vazgeçilmez bir alandır. Günlük yaşamda, iş ve meslekte gerekli olan çözümleyebilme, usavurabilme,iletişim kurabilme, genelleştirme yapabilme, yaratıcı ve bağımsız düşünebilme gibi üst düzey davranışları geliştiren bir alan olarak matematiğin öğrenilmesi kaçınılmazdır.Günümüz toplumunun, sorunların üstesinden gelebilecek, problem çözebilecek bireylere gereksinmesi vardır. Matematik öğretiminin her aşamasında matematik öğretiminin amaçları ve öğretimde kullanılacak genel ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. matematik her biri üzerine kurularak gelişen bir alan olduğundan, ön öğrenmelerin önemi büyüktür. Bu durum her zaman hatırlanmalı ve her aşamada ölçme ve değerlendirme yapılmalıdır. Ayrıca, matematik öğretiminde duyuşsal özellikler dikkate alınmalı ve öğrencilerin matematiğe ve matematik dersine karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır. Planlı öğretimin tüm ilkelerine matematik öğretiminde de uyulmalıdır.
devamını okumak için tıklayınız
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)